Add to Flipboard Magazine.

05 Mart 2015

HER REKTÖRLÜK SEÇİMLERİ ÖNCESİ ve REKTÖRLÜK BOŞALMASI SIRASINDA İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ EVRAK BÖLÜMÜNDE YANGIN ÇIKAR

İstanbul Üniversitesi'nde son günlerde üniversite tarihinde her dönem görülen gelişmeler oluyor. İntihar girişimi, yolsuzluk iddiaları ve baskın seçim şu günlerde üniversitede en çok konuşulan başlıklar.

İstanbul Üniversitesi'ne son yıllarda hemen her yerde inşaatla karşılaşıyorsunuz. Rektörlük binasından SBF'ye ve Tıp Fakültelerine kadar üniversite bir şantiyeyi hatırlatıyor. Öyle ki dersler birçok fakültede küçücük prefabrik sınıflarda yapılıyor. İnşaat, ihale ve hep kazanan yandaşlar olunca haliyle yolsuzluk iddiaları alıp başını yürüdü.
İşte üniversite yolsuzluk iddialarını konuşurken Rektör Yunus Söylet memurların istifa etme sınırı olan son günde istifasını verip AKP'den milletvekili aday adayı oldu. Onu biz AKP Başkanlığına aday göstermiştik:

Bu arada üniversitedeki rektör yardımcılarından biri bileklerini keserek intihar girişiminde bulunduğu iddia edildi. İntihar girişiminde bulunduğu söylenen rektör yardımcısının, üniversitedeki ihalelerinin büyük bölümünün altında imzası varmış dendi. Pek umursanmaz bir durumdur bu İstanbul Üniversitesi'nde. Ama en önemli bilindik gelişme ise son günlerde oldu:

İki gün önce İstanbul Üniversitesi'nde idari, mali işler ve strateji daire arşivlerinin olduğu binada nedeni belirlenemeyen bir yangın çıktı. Bu yangınla birlikte üniversitedeki birçok evrakın zarar gördüğü konuşuluyor. Üniversitede"nedeni belirlenemeyen yangın"ın Sayıştay incelemesinin konusu olan belgelere uğrayıp uğramadığı da bir tartışma konusu.
Rektörlük seçimleri 12 Mart 2015'te. En çok oyu alacak olan Prof. Dr. Raşit Tükel, bakalım Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından atanacak mı? Söylentiye göre Tayyip Erdoğan "sıralamayı aynen önüme koysunlar, seçim,imi ona göre yapacağım" demiş. Raşit Tükel'i ataması, AKP ile ilgili gelişmelerde ve uluslararası camiada yalnızlaşan bir Cumhurbaşkanı için en önemli mesaj adımlarından biri olacak. Böylece diyecek ki, yine aranızdayım. Göreceğiz...

2008'deki yangın:
 için: http://arsiv.sabah.com.tr/2008/10/21/haber,7813AACB636C43B4B222C78BCA03DBF9.html
21.10.2008 18:51
İstanbul Üniversitesinde (İÜ) arşiv olarak kullanılan bölümde çıkan yangın, hasara yol açtı.

İÜ Merkez Kampüsünde Rektörlük binası bitişiğindeki 4 katlı binanın bodrum katında yapılan tamirat çalışması sırasında, aynı kattaki arşiv bölümünde yangın çıktı. Arşivdeki kağıtların tutuşması nedeniyle yoğun dumana neden olan yangına ilk olarak üniversite çalışanları müdahale etti.
Fatih itfaiye ekiplerinin de katıldığı çalışmalar sonucunda söndürülen yangında, arşivdeki bazı belgeler zarar gördü. Yangının çıkış nedenine ilişkin inceleme başlatıldı.
Öte yandan, Vakıf Gureba Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Onkoloji Servisinin tamirat yapılan boş bölümünde hurda eşyanın tutuşması sonucu yangın çıktı. Yangın, Fatih itfaiye ekiplerince kısa sürede söndürüldü. AA

2015'deki yangın:

http://www.ahaber.com.tr/gundem/2015/03/02/istanbul-universitesinde-yangin-cikti-1425331577


02 Mart 2015, Pazartesi
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ'NDE YANGIN ÇIKTI!
İstanbul Üniversitesi'nde idari mali işler ve strateji daire arşivlerinin olduğu binada nedeni belirlenemeyen bir yangın çıktı. Olay yerine sevk edilen çok sayıda itfaiye ekibi yangına müdahale etti.

28 Şubat 2015

Yaşar Kemal -- Sezgin Kaymaz

Bugünün (28.02.2015) en büyük ironisi, barışçı ve eşitlikçi Kürt-Türk sosyalizminin savunucusu, ANT dergisinde ikinci kez (ilki YÖN'dür) Kürt sorununu 1968'lerde Türkiye'nin gündemine sokan; (ANT dergisini Kadıköy Maarif Koleji'nde ADB panosunda astığım için disipline verilmiştim (1969): başlığı "İşte Doğu, Süleyman Bey" idi). Türk kelimesini etnik olarak algılamayarak hep "Türk toplumunda yaşadığını" söyleyen Kürt Yaşar Kemal, Kürt burjuvazisinin milat gününde öldü...

Ben onu anarken, ki ilk edebiyat yazılarımdan biri Şiar, Şair ve Aydın Tekin Sönmez'in yönettiği Yansıma dergisinde onun üzerineydi (1971), size yaşayan en büyük Türk yazarını tavsiye edeceğim (bugüne kadar ikinci büyüktü): Sezgin KAYMAZ.

Okuyun, Türkçenin, bu toprakların en güzel ve bilindik hikayelerini şaşkınlıktan katıla katıla gülerek yaşayın.

Konya Maarif'ten tanıyanlarınız da belki olabilir.

Yaşar Kemal'in toprağı bol olsun....   Sezgin Kaymaz ile neşeli edebiyat ziyafetiniz afiyet olsun.

Veysel Batmaz

24 Aralık 2014

OSMANLI'NIN YAZDIĞI OKUNACAK KİTAP VAR MI?

Mülkiye'de 1980'in başlarında doktora yaptığım sırada hocam Ümit Hassan'a "Amcam bana Arapça alfabe öğretiyor" dedim heyecanla. 
Boş boş baktı: "Ne yapacaksın?" 
Ben de büyük bir gururla "Osmanlı'da yazılanları okuyacağım" dedim.
Güldü, "Bunun içinse boşuna uğraşma, bir şey yazmamışlar ki, ne okuyacaksın!"
Daha sonra baktım ki Umit Hoca doğru! Osmanlı arşivleri denilen külliyat sadece kadı hükümleri, vakıf senetleri, bütçe-mizan defterleri ve fetvalardan oluşuyor, içinde elle tutar tarafı olan hiç bir şey yok. Ne bir felsefe kitabı, ne matematik, ne ekonomi, ne de İslam ilimleri, hiç bir şey yok. Okunacak değerde olan yazılanlar ise ya çeviriler, ya da Batı ile tanıştıktan sonraki çabaların yazılı hale getirilmişleri. Orjinalini okumak daha hayırlı.
Osmanlıca denilen dil yapay bir dildir. Farsça, Arapça ve Türkçe kelimelerle oluşturulmuş sadece bir yazı dilidir. Bu dili yazı alışkanlığı haline getiren Osmanlı elitleri birbirleriyle konuşurken Türkçe konuşurlardı. Vakanüvis, Osmanlıca bir kelimedir. Tarih yazarı demektir ve günümüzde sıkça kullanılır. Vaka Arapça olay demek, nüvis Farsça yazmak demektir. Araba söylesen anlamaz, Farsa dillendirsen bön bön bakar suratına. Sanırım Cumhurbaşkanı bilim yapmak demenin ne olduğunu bilmiyor. Bilim kavramla oluşturulmaz, hipotez ile oluşturulur. Kavram da dil ile oluşturulmaz, zihindeki bağlamsal işlemlerle oluşturulur. Anlam ise bir kelimede beş altı ayrı hale dönüşebilir. Beyaz (Farsça), "temiz" de demektir, sanki siyah kazak temiz olamıyormuş gibi... Beyaz bir renk olarak ifade ettiği anlamın çok ötesinde kavramlara ve konatasyon ve denotasyonlara sahiptir. Demek ki, kavram, anlam ve kelime türlü kılıklara giriyor, hangi dilde olursa olsun...
Yabancı dil bilmeyen Cumhurbaşkanı Osmanlıca bağlamında kelam etmiş: Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda düzenlenen 49. TÜBİTAK 2014 Yılı Bilim, Özel ve Teşvik Ödülleri töreninde, harf devrimine atıfta bulunarak, “en büyük sıkıntılardan birini de maalesef dilde yaşadık. Bizim son derece zengin bilim yapmaya, üretmeye son derece müsait bir dilimiz varken, bir gece yattık sabah kalktık baktık ki o dil yok. İşte şimdi yabancı dillerle, kelimelerle bilim öğrenen ve öğreten bir ülke derecesine getirildik. Binlerce kelime ve kavram unutturuldu. Sözlüklerden çıkarıldı. Kelime ve kavram üretmeye son derece elverişli olan dil yapısı adeta törpülendi” demiş.
Unutturanlar, sözlüklerden çıkaranlar, kavram üretmeyenler kim? Şemseddin Günaltay ve sonrası değil mi? Tarihi okumak illâ da Osmanlıca bilmekle olmuyor; o dönemde yazılanlar, Türkçe de okunuyor. Oku! Tarihi oku! Okumazsan saçmalarsın...
Ne kadar doğru değil mi? “BİLİMİ MAHALLE BASKISINDAN DA KURTARIP DAHA ÖZGÜR BİR ZEMİNE KAVUŞTURMAK ZORUNDAYIZ” Evet zorundayız ama kim neler yapıyor şimdi üniversitelerde, hiç araştırmış mı Erdoğan?
Ayrıca beyin göçüne de değinmiş Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Bilim insanı özgür değilse, kendisini emniyete hissetmiyorsa, bilimden ziyade maişetini dert ediniyorsa ilim sahibi olmanın yüksek payesini hissedemiyorsa tarihte hep olduğu gibi kalkar daha uygun şartlara göç eder. Bizi bu iklimi yeniden oluşturmamız gerekir. Bilimi, devletin, siyasetin müdahalesinden yargının müdahalesinden olduğu kadar mahalle baskısından da kurtarıp daha özgür bir zemine kavuşturmak zorundayız” 
Vah zavallı ülkem, vah! Daha neler duyacağız... Bilimi bize kimler öğretecek?!!!

07 Kasım 2014

HADİ MEDYA MEME, AMA BURASI ÜNİVERSİTE, DOĞRU OKUMAYI ÖĞRENMESİ GEREKMİYOR MU?

Aşağıdaki haber bugüne kadar çeşitli şirket sahibi olarak özel iş yapan tüm öğretim üyelerini ilgilendirdiği halde, bizim perişan hali pür melalinde ortaya çıkan MEDYA’da sadece tıpçı öğretim üyelerini ilgilendirdiği şeklinde çıktı. İki düzeltme yapmak tüm akademik camiayı ilgilendirdiği için şart: (1) Muayenehaneler değil, tüm iş yeri sahibi ve özel çalışan öğretim üyelerinin eski konumları devam edecek (2) Yasa'nın adı TAM GÜN de olsa, ki değil, Türk hukukunda "tam gün" olarak tanımlanan bir hukuki durum bulunmuyor.

Siz bu haberi “mevcut muayenehane” yerine “mevcut iş yeri” olarak veya "özel çalışma" ve "tam gün" yerine "daimi statü" koyarak okuyun. Haberi bu şekilde doğrulttuktan sonra şunu söyleyebiliriz: AYM kararı ile iptal edilen maddelerle ilgili olarak, tüm danışmanlık şirketi olan iktisatçı, avukat yazıhanesi bulunan hukukçu ve reklam ajansı sahibi tüm iletişimci öğretim üyeleri, vs. de bu iptal kararından yararlanacaklardır. Ancak büyük ihtimalle bu haberdeki gibi çelişkili bir karar alması beklenmeyen AYM’nin gerekçeli kararı beklenmeli ve ondan sonra gerçek yorum ve işlem yapılmalıdır...

ANCAK görünüyor ki, AYM, Prof. Dr. Veysel BATMAZ'ın rektör adaylığı süreci içinde açıkladığı tüm hukuki mevzuatı bir bir yerine getirmesi için, gerek üniversiteleri gerekse kanun koyucuyu ince ince uyarmaktadır.

AYM’den ‘Tam Gün Yasası’na kısmi iptal: Mevcut muayenehaneler devam edecek, yenisi açılamayacak….
7 Kasım 2014, Cuma
Anayasa Mahkemesi (AYM) kamuda çalışan ve muayenehanesi bulunan öğretim üyelerinin özel muayenehanelerini 3 ay içinde kapatmasını öngören kanun hükümlerini Anayasa’ya aykırı buldu. Mahkeme, öğretim üyesi doktorların muayenehane ve benzeri yerleri açamayacağı hükmünü ise iptal etmedi. Buna göre, mevcut muayenehanesi bulunan öğretim üyeleri bunları kapatmak zorunda olmayacak, ancak yeni öğretim üyeleri muayenehane açamayacak.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), kamuoyunda tam gün yasası olarak bilinen ‘6514 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un bazı hükümlerinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurmuştu. Anayasa Mahkemesi, başvurunun ilk incelemesini yaparken, muayenehanesi bulunan öğretim üyesi doktorların üç ay içinde faaliyetlerini sonlandırmasını öngören 14 ve 19. maddelerinin yürürlüğünü daha önce durdurmuştu. Davada esasa geçen Mahkeme, söz konusu kanun maddelerini iptal etti. AYM, öğretim üyesi doktorların muayenehane ve benzeri yerler açamayacağına ilişkin hükümlerinin iptal istemini ise reddetti. Karar, gerekçesi yazıldıktan sonra Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girecek.

İşte iptal edilen maddeler:
MADDE 14 – 2547 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“GEÇİCİ MADDE 64 – Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla mesai saatleri dışında serbest meslek faaliyetinde bulunmakta veya özel kuruluşlarda çalışmakta olan öğretim üyeleri, bu maddenin yayımı tarihinden itibaren üç ay içinde bu faaliyetlerini sona erdirir; bu süre içinde sona erdirmeyen öğretim üyelerinin üniversiteyle ilişikleri kesilir.”
MADDE 19 – 2955 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 11 – Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla, mesai saatleri dışında serbest meslek faaliyetinde bulunmakta veya özel kuruluşlarda çalışmakta olan öğretim üyeleri, bu maddenin yayımı tarihinden itibaren üç ay içinde bu faaliyetlerini sona erdirir; bu süre içinde faaliyetlerini sona erdirmeyen öğretim üyeleri istifa etmiş sayılır.”

Haberin biraz daha ele göze gelir biçimi ise şu ama o da yanlışlarla dolu:

Muayenehanelerle ilgili kritik karar
Anayasa Mahkemesi, kamuoyunda "Tam Gün Yasası" olarak bilinen kanunun, kamuda çalışan doktorların muayenehane açamayacağına ilişkin hükümlerinin iptal istemini reddetti.

CHP, 6514 sayılı sağlık bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un bazı iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurmuştu.
      
Başvurunun ilk incelemesini yapan Yüksek Mahkeme, yasanın mesai saatleri dışında serbest meslek faaliyetinde bulunan veya özel kuruluşlarda çalışan öğretim üyelerine, üç ay içinde bu faaliyetlerini sona erdirmelerini öngören 14 ve 19. maddelerinin yürürlüğünü daha önce durdurmuştu.
      
Davayla ilgili esas incelemesini yapan Anayasa Mahkemesi dün Sağlık Bakanlığı yetkililerinin sözlü açıklamalarını dinledi. Sözlü açıklamaların ardından davayı esastan görüşmeye başlayan Anayasa Mahkemesi heyeti, incelemesini bugün sonuçlandırdı.
      
Yüksek Mahkeme, kanun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla mesai saatleri dışında serbest meslek faaliyetinde bulunan veya özel kuruluşlarda çalışan öğretim üyelerinin, faaliyetlerini "üç ay içinde" sona erdirmelerini öngören 14 ve 19. maddeleri iptal etti.

MUAYENEHANE AÇAMAYACAKLAR
Heyet, öğretim üyesi doktorların muayenehane ve benzeri yerleri açamayacağına ilişkin hükümlerinin iptal istemini ise reddetti. Karara göre, öğretim üyesi doktorlar bundan sonra muayenehane açamayacak.
      
Yüksek Mahkeme, doktorların saat 17.00'den sonra çalışıp çalışmamasına ilişkin izin konusunda da kanun koyucunun takdir yetkisine sahip olduğuna karar verdi.
      

Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesinin yazımı tamamlandıktan sonra Resmi Gazete'de yayımlanacak.

21 Mayıs 2014

"BU DÜNYADAN BİR ERHAN GÖKSEL GEÇTİ": 1960-2010

...bu dünyadan bir erhan göksel geçti... bu duygusal dev adamı 2006'da tanıdım, öldüğü güne dek keyifle çalıştım. öldü(rül)ğü gün bile tıpkı kendisi gibi sırlarla doluydu. 19 mayıs ya da 21 mayıs arasında kaybettik.
rahmetli işçi babasıydı; solun eksenini kaydıran kimlikçi ahlaksızlarla hep dirsek temasında olsa da iş sıkıya geldiğinde emekçiden yana tavrını koyardı.
bugün aramızda olsa, kesinlikle soma'dan bir an olsun ayrılmazdı. hatta aylar yıllar önce göstere göstere gelen bu katliamı haber verir, kamuoyunun dikkatini çekerdi. taşeronlaşma konusundaki rezaletin boyutlarına tersaneler bölgesinde şahit olmuştum. zamanında bana yazdırdığı artık muhtemelen serverlarda bile izi kalmayan onlarca rapordan biri olan "kâr ve kan: tuzla ölüm kampı" başlıklı tersaneler konulu verso raporunda, sanki soma'yı görür gibiydik...

Bilge Kaya

19 Mayıs 2014

19 MAYIS STADLARDA DEĞİL SOKAKLARDA KUTLANMALI…

Soma’da 301 emekçinin ölmesi üzerinden duygusallaşmanın zamanı değil, 19 Mayıs’ın tarihsel bilincine varılsaydı, Soma’larda daha az insan ölürdü, toplu kıyımlar ve katliamlar yaşanmaz, yer adları değişmez, ırkçılık yapılmaz, hukuk çiğnenmezdi. Kutlamalar stadlardan meydanlara taşınmalı... Bugün Bayram... Ölümde yas tutulmaz, ölümden ders çıkartılır... Ders çıkartan bir gençlik var, herkes ders çıkartsın!:
http://www.medyapolitenblog.blogspot.co.uk/2014/05/somapornosu-devletsiziktidar-ve.html  

bugün ondokuz mayıs
mayısın ondokuzu
sen ey türk istiklalinin koruyucusu
sen ey ülkemizin geleceği
ulusumuzun gözbebeği
sen ey demir parmaklıklarında barfiks yapan
ranzalarda perende atan
[meydanlarda biber gazı, tomalı su, cop yiyen]
sportmen ve kahraman türk gençliği
önünde bütün kilitbahirler açık
ama her zaman samsun'a çıkılmaz a
bu sabah da avluda [meydanlara] volta atmaya çık.

Can Yücel